İşte bu satırları yazmıştım bundan dört beş yıl önce. Hala çoğu satırdaki düşüncelerimin sonuna kadar arkasındayım. Ama acaba hangimiz dostlarımıza ve eşlerimize tamamıyla dürüstüz? Onların yaşadıklarının ne kadarını biliyoruz, onlar sizin yaşadıklarınızın ne kadarını?
Hiç mi sadece kendimize sakladığımız sırlarımız yok?
Perfect Strangers geçen yılın Paola Genovese yönetmenliğinde ve yine Genovese’nin dahil olduğu 5 kişilik bir senaryo ekibi ile yazılmış çok güçlü bir İtalyan filmi. Modern oda tiyatrosu da diyebileceğimiz bu film pek çok ödül de alarak İtalyan sineması için bu anlamda yeni umutların doğmasına da neden oldu.
Hepimiz modern yaşam biçimlerimizin olumlu ve olumsuz etkilerini yaşıyoruz zaman zaman. En çok iç içe olduğumuz ise kuşkusuz ki cep telefonlarımız. Peki, cep telefonlarımız şeffaf hale gelebilir mi? İşte Perfect Strangers bu konuya oldukça cesur bir parmak basıyor. Evlilik hayatını ve dostluk ilişkilerini mercek altına alıyor.
Üç evli çift ve bir erkek arkadaşları sıradan bir akşam yemeğinde estetik cerrahı bir adam ve terapist eşinin evinde toplanıyorlar. Bunlar çok da eski dostlar. Sohbet cep telefonlarına geliyor. Terapist olan kadın bir oyun başlatıyor. O andan itibaren herkesin telefonlarını masanın üzerine koyması ve gelen her tür mesaj ve aramanın topluca okunması ve dinlenmesi önerisini getiriyor. Herkes birbirinin yüzüne bakıyor, kimse bundan rahatsız olmayacağını söylüyor ama aslında hiç biri böyle bir oyuna girmek istemiyorlar.
Siz oyuna girer miydiniz?
Sanki biri oyunu reddetse saklayacak bir şeyi olduğunu ima etmiş olacağı korkusuyla-çünkü sözde birbirlerinden sakladıkları hiç bir şey yok- oyun başlıyor. İlişkilerin gücü tartışmasının yanında karanlık bir dram/ komedi izliyoruz sonrasında.
Aslında birbirimizi ne kadar iyi tanıyoruz? Zaaflarımızı, zaaf olarak görülmesinden korktuğumuz gerçekleri birilerine açıklamak zorunda mıyız? Aramalar, e-postalar, sesli sessiz mesajlar, whatsapp mesajları derken klasik bir akşam yemeği kabusa doğru ilerliyor. Kimse ortamı terk edemiyor, savunmalar havada kalıyor,;kızgınlıklar, pişmanlıklar, öfke koltukların masanın halıların yerini alıyor. Sırların ortaya çıkmasının gerginliğinin yerini verilen tepkilerin derinliği alıyor. Üzüntü ile öfke kardeş olup ortalığı dağıtıyor.
En trajik tarafı olayların, dostluklar ve yalan evlilikler, aldatma-aldatılma karmaşası, dürüstlük sorgulanırken hiç kimse masum da değil. Çünkü hangimiz baştan sona dürüstüz ki?
Film tam benim sevdiğim dar mekanda çok diyaloglu bir film. Kaçırmamak için pür dikkat kesiliyor ve alttaki yazıları okurken mimikleri de kaçırmamak istiyorsunuz. Ama yine de orjinal dilde seyretmek çok önemli. İtalyancanın kendine has tonları ve vurguları diyalogları daha anlamlı kılıyor.
Evlilikleri bitirme noktasına getirecek, aradaki dostluğu derinden sarsacak kadar önemli bir gerçeği insanların birbirinden saklaması ne kadar etik? Tartışılır da tartışılır bir konu işte kısacası. Senaristler ve yönetmen yedi kişiyi bir odaya sokarak akıllıca diyaloglar ve ilerlemeyle bize soruyor:
Böyle bir oyunu eşinizle ya da dostunuzla bir masada oynamaya siz cesaret edebilir misiniz?
Comments